13 Eylül 2018 Perşembe

Mânâyı Aşk


Tatlı bir fısıltı çıkıverdi yüreklerden
O dilsiz, kör ve sağır yerlerden

Hayat buldu kelâm, sardı sâhibini
Ona boyun eğmek, âmâ etti dîlini

O sarılış ki ne azîm bir zaferin nişânesi
O sarılış ki ne büyük bir kederin ayak sesi

Sarıldı gökler ona, sarmaladı onu yer
Bu latîf varlık artık "Ben efendinizim!" der

Selam durur gökler ona, el amân çeker nâs
Onun derdi sebebiyle câna meyleder yas

Sarar gam ve keder cânı, durdurur hasret zamânı
Ol aşkın bu gaddar yanı, cümle gönlü râbıt eyler

Ziyâde olur mürîdi, verir gayri cümle derdi
Sefîl gönüllerin merdi, cânı ona kurban eder

Devr-i devrân böyle gider, bî nasip ânı seyreder
Sihr-i aşk bu abdal eder, Meftûn dahî sürür gider

                                                                 Meftûn

Mahbûba Figân


Uzak kaldık mahabbete, hem de çok
Şimdi gönüldeki hâr, sebeb-i vücûdun arar
Mâlumudur gayrısından ona hiçbir damla yok
Gâfil gönül yanar, yanar da durur

Dün geçti, bugün var, yarınsa muğlak
Bilinmez ne açar câna bahtımız
Belki yıkılıverir gönül tahtımız
Câhil yürek ağlar, ağlar da durur

Mâşuk, âşıkını gayrından sayar
Bilmez ki gönlündedir karargâhımız
Bitmeyi murad etmez elem, yasımız
Gönül mahbûbun arar, arar da durur

Can cânânı için kanar da durur
Feryâd-ü figân eder de duymaz cânımız
Cânâna ikram olan aziz kanımız
Meftûn âna kurban olur da durur

12 Eylül 2018 Çarşamba

Yeni Nesiller ve "İnsanlık Öldü" Sloganı


           Akşam eve gittiğimizde, ayaklarımızı uzatıp keyif çayımızı yudumlarken, haberlere bakmak isteriz Türkiye'nin gündeminde neler oluyor diye.
Haberlerde,gündeme dair belirli şeyleri verdikten sonra, ölüm haberleri veya cinayetler gösterilir.En çok  kullanılan sloganlardan birisi de ; "İşte İnsanlık Ölmüş "  sloganıdır.

Evet insanlık öldü bunu hepimiz biliyoruz çünkü  neredeyse her gün bu tür duyumlar alıyoruz.Gazetelerde, televizyonda, arkadaş sohbetlerinde hep bu tür olaylar abartılarak  anlatılıyor.Bir süre sonra  her gün maruz kaldığımız bu slogana  aşina oluruz, hatta insanlık  ölmemiş diyenlere de başka gözle bakıyoruz( "Bunun dünyadan haberi yok" gibisinden)








Bu meselenin en can yakıcı noktası ise yeni yetişen genç nesillerinde aynı durumlarla karşı karşıya kalmaları..

Henüz on bir , on iki  yaşlarındaki kardeşlerimiz " insanlık ölmüş" sloganı altında büyüyorlar daha doğrusu büyümek zorunda kalıyorlar.Zihinlerinde daha o yaşta insanlık yapmak, yardım etmek gibi ifadelerin yerini başka şeyler alıyor.Zaman ilerledikçe çevre ve  medya sebebiyle  onlar da insanlık ölmüş demeye başlıyorlar ve insanlık ölmemiş diyenlere farklı gözle bakıyorlar.

Evet bizim için  insanlık öldü

Ve yeni yetişen nesiller içinde ölüyor.

Hatta ondan sonrakiler için de.

Korkuyorum, bir gün birisi çıkıp "Ey İnsanoğlu!" diyecek ve kimse üstüne alınmayacak(İlhan Berk)

9 Eylül 2018 Pazar

Hezeyan

Bir akıl ki onda mahfuz kılınmış tüm hezeyan,
Bir yürek ki,onda mahfuz olunmuş tüm kederler,
Ve bir hayat,tüm bunlarla harmanlanmış her anı,
Dertlere düçar olmuş, kim ister ki o cânı.

Can dârına dar gelir cümle dert ve hezeyan,
Ey kendini derde salmış,kendini bîçar kılmış can,
Sen zâtını kıl ferah,olma dert ile hemhâl,
Ol dert ki mahza fânidir,sen her daim uzak kal...

Gönül

Can-ı câna kıldım feda,
Ettim fettan yâre veda,
Aşk dediğin hoş bir sada,
Her can ânı duymasa da.

Yar yârana olmaz cânan,
Bendim bir çift göze yanan,
Elemdir hep elde kalan,
Gönül aşka gark olsa da

Sen kendini tanı Meftûn
Canın cânanında meskun,
Ol bi vefa,olma mecnun,
Gönül ona mest olsa da.

Dîdem

Kalmadı ne akıl ne de fikir,
Zatım bilmez gayri zikir,
Bu füsun dar-i dildendir
Ol bahtı kara didemdir

Faslı muhabbet cânıma,
Varsam ânın divanına,
Eylesem gül yüzün talep,
Can katsam bir lahza cânıma

Etsem cânımdan ferâgat,
Olsam ben onda beraat,
Böyle büyük bir şefaat,
Yalnız ânın indindedir..

Hem dili hem dilindedir,
Canım ânın elindedir,
Bu,mahabbet değil, nedir,
Meftûn oldum didarına


Didem: Gözüm gibi sevdiğim
Didar: Yüz, çehre
Füsun: Büyü
Dar-i dil: Gönül evi
Mahabbet: Sevgi, aşk

Sâkî


Karşımda öylece durma sakın,
Beyhûde gönlüm seni mâşûku sanar,
Gâfil yüreğimi aldatma sakın,
Meczuptur,her tatlı gülüşe kanar..

Gözlerin gözlerime olmasın yakın,
Korkarım hârın ile can evim yanar,
Yüreğin yüreğimle atmasın sakın,
Müsebbib diye kendi adını anar..

Sözlerin sözlerime etmesin akın,
Gönlün cihadını kendinden sayar,
Ey güzel!Sen kendini bu sâkîden sakın,
İçtiği her şarabı aşk meyi sanar..

Ol şarap ki tadı zehire yakın,
Uzak dur sâkî gönül yaklaşma sakın..

8 Eylül 2018 Cumartesi

Kanayan Yara "Ye Kürküm Ye"

 
        Yıllardır kanayan yaralarımızdan biriside insanları dış görünüşüne göre değerlendirmek.Yani Nasrettin Hocanın da dediği gibi "ye kürküm ye" hesabı yapmak.

Bilindiği gibi hocamız önce eski püskü elbiselerle gittiği yerde pek itibar görmez daha sonra güzel görünüşlü elbiselerle gittiği aynı yerde aynı insanlar tarafından farklı muamele görmüş, bu sefer onu neredeyse baş köşede ağırlamak istemişlerdir.

Peki değişen sadece hocamızın kıyafeti miydi? Hayır!
Hocanın kıyafetiyle beraber ona davranış şekli,bakış açısı,onu değerlendirme yöntemi de değişmişti.

Tıpkı günümüzdeki gibi.

Bu durum  hocanın yaşadığı devir ele alındığında(13.Yüzyıl) , asırlardır değişmedi ve değişmeyecekte. Çünkü geçen asırlar boyunca   insanlık teknolojiyi, ekonomiyi, günlük hayatta kullanılan sistemleri değiştirdiyse de kendisinde bulunan değer yargılarını ve insanlara bakış açısını değiştiremedi.

Bu yüzden bu duruma kanayan yara diyoruz.
Bekli  biz de bu, "Ye kürküm Ye" durumunu hayatımızda  yaşıyoruz veya birebir bu durumun içerisindeyiz.

Gazalinin bu konuda çok güzel bir sözü var, ki kendisi 11. Yüzyılda Yaşamış ;
İnsan kalbiyle,düşüncesiyle ve diliyle insandır, kıyafetiyle değil.




5 Eylül 2018 Çarşamba

21. Yüzyıl-Kalp Kıranların Gönül Yıkanların Çağı

     

           Bizim yaşımızdaki kişiler  için sahip olduğumuz her anın önemi ve değeri vardır. 20'li yaşlarda  sosyal anlamda ve sahip olduğumuz bilgi anlamında kendimizi geliştirmeye  çalışırız.Sürekli arayışlar içerisinde oluruz  mesela müzik  kurslarına kayıtlar, farklı ülkelere geziler, fotoğrafçılık kulübü, girişimcilik, yeni spor alanları gibi yüzlerce eğitimleri  araştırır ve öğrenmeye çalışırız.

Hep bir uğraş içerisindeyiz ve sürekli insanlarla iletişim halindeyiz.

Bunları hayata geçirmeye çalışırken günlerimizi bu uğurda harcarız fakat fark edemeyiz ki  neler elde ettim?Neyin uğrunda koşuyorum ve bu uğurda neleri kaybedeceğim?İnsanlara nasıl davrandım?Kimin arkasından konuştum ve kimin ne için kalbini kırdım?

Bu gibi sorular belki hiç aklımıza gelmez ama gelincede arkamıza dönüp baktığımızda sadece  ama sadece  kırdığımız kalpleri görürüz işte o zaman bizim için gerçek üzüntü başlar, işte o zaman başkalarına nasıl sıkıntılar verdiğimizi anlar ve bu işi nasıl düzeltirim diye düşünmeye başlarız.

Hatta bazen öyle olur ki vicdan dediğimiz iç muhasebe bizi  yargılayıp mahkum eder.Bilinçaltımızda oluşan o suçluluk duygusu, gecelerimizi bize zindan eder.

Sonra o saatler süren  telefon konuşmaları başlar.Bu duygudan kurtulmak için elbet biriyle konuşma ihtiyacı hisseder ve  anlatmaya başlarız.Tabii telefonla veya farklı yollarla olabilir ama bu duyguyu atmak isteriz.
Bu iş böyle uzayıp devam eder taa ki mesele kapanıncaya kadar.

Her şeyi öğrenelim, istediğimiz işle meşgul olalım ama  gönül hoşnutluğunu hep ön planda tutalım.

Kırılan kalpler açısından ise bir daha tedavisi mümkün olmayan yaralar açmayalım.










3 Eylül 2018 Pazartesi

DÜŞ KAVGASI

     
       



Günlük yaşamın monoton hali üzerine yazılacak çok şey var fakat ben burada sadece bir noktaya temas etmek istiyorum.

Kelime olarak yazılışları kısa ama anlam olarak çok şey ifade ediyorlar.Aile, yaşam, mücadele, sıkıntılar, sevinçler gibi anlamları olan kelimeler. Ekmek Kavgası

   Sabah okula giderken  veya iş için  yola çıktığınızda geleceğe dair  planlar yaparız. Umutlar besleriz düşüncelerimizde ve bazen gerçekleşmesi için her şeyimizi  verebileceğimiz umutlardır.Sıkıntılarımızdan kurtulur hayatın derinliklerine bırakırız kendimizi.Uzak diyarlara gider hiç yanında bulunamayacağımız sevdiklerimizle zaman geçiririz.Düşünce deryası tüm içtenliği ve sevgisiyle sarar bizi ama artık vakit gelmiştir biri sizi dürter ve "Ne oldu? Daldın yine!" der

Ve uyanır ekmek kavgamıza döneriz

  Şimdi artık gerçekleri düşünüyor evdeki sorunlar aklımıza geliyor , aybaşını nasıl getirebilirim diye kendimize sorular soruyoruz, alacaklılar, ev kirası, işteki veya okuldaki  sevmediğimiz insanların davranışları bizi bir kez daha rahatsız ediyor.


İşte gün başlamıştır

Kendi içimizde de Düş Kavgamız başlamıştır.

GERÇEK YENİLEŞME

       
 

Merhabalar değerli okuyucular,

İnsanlara neye göre değer verirsiniz?

Şöyle bir çevreme baktığım zaman bizim  en çok değer verdiğimiz  kişilerin bizi en iyi dinleyen, gözlerine baktığımızda açık seçik kendimizi gördüğümüz, sevgiyle hayatı paylaştığımız ve sıkıntılarımızda her şeyimize koşturan insanlar olduklarını görüyoruz.
Bu da bize mutluluk verir elbette.

Bu kişiler aynı zamanda düşünceleriyle, bilgileriyle veya ahlaklarıyla da gönlümüzde taht kurmuşlardır.

Peki ya maddiyat o önemsiz mi? İnsanlara zenginlikleri oranında değer verirsek veya bu şekilde değer görürsek nasıl olur?

Buna kısa ve net bir şekilde şöyle söylemek istiyorum : Maddiyatı hayatlarında  düşünce, bilgi ve ahlaktan önce getirenler ne yazık ki sahte umutların takipçisi olmuşlardır. Hayatlarını da hep "ben neden mutsuzum"gibi yakınmalarla geçirmişlerdir.

Evet ne zaman ki  bizlerin değer yargılarında   düşünce,bilgi ve ahlak her anlamda maddiyata üstün gelirse o zaman gerçek yenileşmeye ve gelişmeye  kucak açacağız demektir.





           

1 Eylül 2018 Cumartesi

EMİN BİR İLERLEYİŞ

       
   


Evet emin bir ilerleyiş ama nereye..

Artık insanlık kelimesinin yalnızlık kelimesiyle beraber kullanımı gündelik hayat içerisinde giderek çoğalmaya başladı. 

Aslında bu iki kelimenin anlamlarına baktığımız zaman insanlık şöyle ifade ediliyor "insanca davranma", yalnızlıksa " kimsesizlik" olarak karşımıza çıkıyor.

Yani bir anlamda insanca davranma  ile kimsesizlik gibi birbirinden dağlar kadar farklı bu ifadeler, günümüzde aynı cümleler arasında  kendilerine çok kolay yer bulabiliyorlar. Bunu teknolojiyle, internetle veya bu gibi şeylerle açıklamaya çalışmak mümkün değil.

Bunu  yeni doğmuş ilgiye ve sevgiye muhtaç bebeklerin annelerini arayan bakışlarında, akşam evdeki anne ve baba arasında gerçekleşen münakaşalarda, erken boşanmalarda, çocukların velayet davalarında,akrabalar arasındaki çatışmalarda veya kadın cinayetlerinde   açıklamaya çalışmak gerekiyor.

Evet emin bir ilerleyiş var ama nasıl ve nereye..